Fırında Sütlaç – Üçüncü Bölüm – Okuyucu Tantuni Yememi İstiyor

Mesajı açtığında; Pelin, Eylül Su’nun yurdunda olduğunu söylüyor, okula uğrayacaksa görüşelim diyordu. Tüm bu hengamede Berke, kütüphanede hissettiği eksiklik duygusunu bir nebze unutmuş aynı zamanda da sevdiceğini özlemişti. Onu düşününce yüzüne aptalca ama bir o kadar içten bir tebessüm yerleşti. Yusuf, olayı anlamanın verdiği haklı gururla sordu:

  • Evlilik ne zaman?
  • Ne evliliği Yusuf, sen de yaptın amma.
  • Evlilik düşünmüyor musun?
  • Düşünüyorum ama daha birbiri…
  • Ne kadar sürede tanıyabilirsin bir insanı?
  • En az 1 yıl gerekli.
  • Peki, boşananlar onca yıl tanıyamamış mı?
  • Farklı sebepler teşekkül etmiş olabilir.
  • Sen kendini Pelin’in kocası olarak hayal edebiliyor musun?
  • Evet.
  • O zaman evlenin. Maddi durumun da yerinde.
  • Ama onun yüklediği sorumluluklar ne olacak?
  • Şu an bu ilişki bir sorumluluk yüklemiyor mu?
  • Yüklüyor ama evl…
  • Ya bırah sen bunları bırah…
  • Ne yani sen birini bulsan evlenir misin?
  • Kesin. Hayırlı işleri çok ertelememek lazım.
  • Ama bunun ev kurması, ne bileyim çocuk olursa falan…
  • Her şey olur elbet öyle çok büyük maddiyata gerek yok aslında ama geçenlerde duydum gelinin annesi 200 gr. Altın istemiş.
  • 200 gr mı?
  • Aynen bu sadece takı kısmı. Ev kurması falan. Herkes son model beyaz eşya iyi bir araba istiyor… Böyle olunca tabi zor olur evlenmek… Bir gelinliğin fiyatı en ucuzundan 3000 TL’den başlıyor. 3000 TL. Bu ne demek biliyor musun?
  • 3000 TL demek…
  • Hayır Berke Efendi… Bir askeri ücretle çalışan bir kişi düşünelim. Aylık geliri yaklaşık 1000 TL’dir ki normalde daha azdır. Bu işçi eğer normal vardiya ile çalışıyorsa günde 8 saat net çalışır. 8 saat boyunca makine gürültüsü mü dersin, patronun gereksiz tripleri mi dersin yoksa inşaatta sırtında onca tuğlayı taşımak mı dersin. O bir günlük giyilecek olan elbise, bir işçinin 3 aylık emeğine bedel…
  • Bak ben hiç böyle düşünmemiştim..
  • Ama şimdi ne yaparsın, mecbursun. Kızlara küçüklükten beri gelinlik giymek aşılanıyor. Keşke bu durum aşılsa. Bunlar hep tüketim ekonomisi… Bunu aşmak ise ancak ve ancak tasavvufist bir ekonomi ile mümkün olur.
  • Tasavvufist ekonomi de ne?
  • Yani alan el değil veren el olmak… Kütüphane kurmak güzeldir ama bir insanın kitap okumasına vesile olmak bence daha güzeldir. Bir lokma bir hırka yetecek gibi yaşamak… Bunları anlatmalıyız gençlere ama çok zor. Sonra tabi insanlar her şeye sahip oldukları halde eksiklik yaşıyorlar.

Yusuf’un son söyledikleri Berke’nin ilgisini çekmişti. Devam etmesini bekledi ama Yusuf susmuş pencereden dışarı bakıyordu. Yusuf’un sessizliğinden boğulan Berke, şarkı açtı. O sırada tevafuka bakar mısınız radyoda Ezginin Günlüğü – Eksik Bir Şey çalıyordu. Yusuf, Berke’ye döndü.

  • Bu en sevdiğim ilahilerden biridir.
  • İlahi Yusuf ilahi mi diyorsun bu şarkıya…
  • Şarkıya anlamları biz yükleriz Berke. Sözlerine bak sence de Hakiki Aşk’ı anlatmıyor mu?
  • Nasıl yani?
  • “Öyle bir şey ki bu kolay anlatamam/ Atsan atılmaz, satsan satamam” Bu kabz halini işaret ediyor. Yani Allah’tan gelen sıkıntıyı ne atabilirsin ne de satabilirsin zaten bundan önce de kolay anlatamam diyordu. Kabz hali öyle kolay kolay da anlatılmaz. Sonra ne diyor kalksam duraktan dolmuş gibi… Peki bir dolmuş duraktan nasıl kalkar?
  • Dolu…
  • Aynen yani ilimle dolmak lazım ilkin. Sonra arka dolmuşta unutulmuş gibi… Yani onca bilgiye rağmen enaniyeti bir kenara bırak. Kendini halktan soyutla, bir nevi inzivaya çekil diyor. Melamet hırkasını giy diyor hafız.
  • Eee…
  • Terliklerimle gelsem sana diyor. Yani Allah’a en sade bir şekilde ulaşsam diyor. Sonunda seni bulmuş gibi. Tabii çoğu insan bunu böyle anlamaz. Gömlek mevzuunu sormuştun ya bu da öyle yani farklı bakan farklı düşünür, farklı düşünen de ona göre ders alır.

Sonunda üniversite sınırlarından içeri girmişlerdi. Berke arabayı doğrudan Eylül Su’nun yurduna doğru sürmüştü. Yusuf, kendisini yurduna bırakmasını istese de Berke, Yusuf’u Pelin ile tanıştırmak istiyordu. Eylül Su’nun yurdunun önüne geldiğinde Yusuf’a hadi içeri girelim dediyse de Yusuf kabul etmedi. Sonuçta Eylül Su bir kız yurdunda kalıyordu. Her ne kadar kız olsun erkek olsun yurtların mutfak katı ortak kullanıma açık idi. Yusuf bunu bildiği halde girmek istemedi. Çünkü sonuçta orası bir kız yurdu idi ve izin verilse dahi mutfakta olması, kızlara bir rahatsızlık verecekmiş gibi hissediyordu.

  • Sonra tanışırız acelesi yok.

O sırada Berke, Eylül Su’yu aradı. Eylül Su, Pelin’e verince durumu kısaca izah etti. O zaman kampüsün dışına çıkalım diye söyledi. Tüm bu koşuşturmalardan Berke çok yorulmuştu aslında tek isteği bir an önce evine gidip üstüne bos bol pijamalarını giyip, yatağına uzanıp, çoraplarını çıkarıp odanın köşesine fırlatarak, televizyonu açıp, bir yandan Twitter’da dolaşmak diğer yandan Pelin ile snapleşmek istiyordu. Yorgun olunca ikisi de bir nevi kafaları güzel oluyordu. Bu sırada Pelin, Eylül Su’yu ikna etmek için çabalıyordu. Bundan önce iki kere bizimle AOÇ’e gel diye çağırmış halbuki ikisinde de uygun gördüğü çocuklarla Eylül Su’yu tanıştırma amacı vardı.

Eylül Su bunu fark ettiği zaman kanının son damlasına kadar feminist bir tavır takınır, böylelikle gelen erkekleri geldiğine pişman ederdi. Bir nevi erkeklerle iletişim kurma yolunun bu olduğuna inanmıştı. Gerek okuduğu lise olsun gerek bulunduğu muhit olsun oralarda erkekler sadece hanımefendi kızlara âşık oluyorlardı. Erkeklerle normal bir iletişimi sağlayabilmek için harbi kız olmayı tercih etmişti Eylül Su. Erkekler onu tehlikeli bir cins olarak görmedikleri zaman daha rahat iletişim kurabiliyorlardı. Gerçi geldiği üniversitede böyle bir tavır takınmasına gerek olmasa da o lise yıllarında edinmiş olduğu bu karakterinden taviz vermiyordu. Bu sefer de yine Pelin’in kendisini bir erkekle buluşturacağını düşünerekten kabul etmek istemedi. Pelin ciddi ciddi olayı anlatınca Eylül Su ikna oldu. Havaya baktı, hafif yağmur yağıyor, rüzgâr esiyordu. Zayıf bir bünyesi olduğundan boyunlu kırmızı kazağını giymesinin en doğru olacağına karar verdi. Beraber aşağı inip arabaya bindiler. Berke, arabaya binen kızlara selam verdi. Yusuf ise başını öne eğmek ile yetindi. AOÇ’e kadar hiçbir şekilde araba ses olmadı. Vivaldi’nin 4 Mevsimi eşliğinde varmışlardı. 4 ü birden aynı anda arabadan indi. Berke ve Pelin AOÇ’e geldiklerinde hep Rıdvan Usta’dan kokoreç yerlerdi. Berke Rıdvan Usta’ya seslendi.

  • Abim bize dört koko
  • Dört değil üç.

Kızlar ilk defa Yusuf’un sesini duyuyordu.

  • Hayırdır Yusuf sen neden kokoreç yemiyorsun?
  • Ben tantuni yiyeceğim.
  • Bak Rıdvan Abi’nin kokoreci bir dünya markasıdır.
  • Tantuni yemem lazım çünkü okuyucu tantuni yememi istiyor.
  • Okuyucu da kim?
  • Boş ver sen anlamazsın. Bana ileriden bir tantuni söyle fazla uzatma. Evliya birisine karşı gelme. İtaat et kurtul. Anladın!?

Berke ilerideki tantuniciden bir adet tantuni alıp geldi. Bu sırada Rıdvan Abi elindeki bıçakları adeta bir enstrüman gibi kullanıyor, sanatını ve zanaatini aynı anda icra ediyordu. Berke, Yusuf’u kızlarla tanıştırdı.

  • Pelin, kız arkadaşım. Eylül Su, Pelin’in en yakın arkadaşı. Kızlar bu da Yusuf. Kendisi evliya.

Bunu duyan Eylül Su kahkaha atarak gülmeye başladı. Berke ve Pelin bu duruma alışkındı ama Yusuf için bu çok garip bir durumdu. Eylül Su konuşmaya başladı:

  • Sen şimdi evliya mısın? Kerametlerin neler?

Yusuf sessiz bir şekilde tebessüm etti. Yorgunluğun da verdiği etki ile saçmalamaya müsait olan Berke söze girdi.

  • Onun kerametleri yok. Onun keramtavukları var. Daha tam evliya olamadığı için kerametsiz…

Bu çok aşırı iğrenç espri ortamda derin bir sükût oluşturdu. Adeta sükûtun çığlıkları yankılandı dağlardan. Pelin “sen ne yapıyorsun be adam” edasında bir bakış atmıştı. Yusuf usulca konuşmaya başladı.

  • Benim kerametim bende gizlidir. O kerameti herkes görmez. Gören ise dayanamaz, yanar.
  • Ooo çok afilli laflar bunlar. Benden de evliya olur mu sence? Kahkalarla gülen, feminist bir kızdan…
  • Herkes evliya olamaz bence ama bunun kahkaha ya da feminizm ile alakası olduğunu sanmıyorum. Lâkin bir kadının evliya olması erkeğe nazaran daha kolay. Bir de şimdi evliya var evliya var. Leveller farklı. 3’ler 7’ler 40’lar 300’ler falan…
  • Ooo biliyorum ben onları sen kaç levelsin?
  • Yani sanıyorum bu gece 7’ler seviyesine ulaştım. Allah hakkımızda hayırlısını eylesin.

Bu sırada Rıdvan Abi kokoreçleri hazırlamıştı. Birbirinden leziz baharatlarla bezenmiş bu kokoreçler, değil Ankara’nın dünyanın en iyi kokoreçleri olabilirdi. Yusuf, Pelin ile Berke’ye dönüp sordu:

  • Sizin aileleriniz tanışıyor mu?

Pelin cevapladı.

  • Berke benim ailemden kimseyle tanışmadı daha ama ben Berke’nin annesi ile tanıştım.
  • Müstakbel kaynananla tanıştın yani.
  • Evet
  • Sevdin mi bari?
  • Sevdim tabii niye sevmeyeyim ki !?
  • Gelin – kaynana ilişkileri beni hep meraklandırmıştır. 1000 gelinden anca 1 tanesi kaynanasını seviyordur. Geçenlerde şahit olduğum bir konuşmayı sizlere aktarayım. Kaynanası ile gelin altlı üstlü oturuyorlarmış. Kaynana demiş ki gelinine “Kızım, ben camları sileceğim sen de bana yardım ediver.” Gelin ne dese beğenirsiniz sevgili kaariler. “Ben cam silmeyi sevmiyorum.” demiş. Ay kaynana şok. Sonra diyorlar ki kaynana adayları, geline iki ters ters baktık mı gelin kaçacak yer arar. Tecrübeli kaynanalar ise diyor ki: “Gelin sana bir baktı mı asıl sen kaçacak yer ararsın.” Bak hiç erkek – kayınbaba arasında bir problem çıkıyor mu? Ama gelin – kaynana problemli… Neden acaba !?

Burada Yusuf’un neyi ima ettiğini anlayan Eylül Su hemen lafa girdi.

  • Yani sen erkekler sıkıntı çıkarmaz ama kadınlar mı sıkıntı çıkarır diyorsun!!
  • Öyle demiyorum, gördüğümü aktarıyorum.
  • Off bıktık bu ataerkil toplum düzeninden. Neyse gece gece hiç tartışacak halim yok.
  • Peki

Herkes yemeğini yedikten sonra Berke ile Pelin, Eylül Su ile Yusuf’u okula bırakıp, evlerine döndüler. Yusuf yorgun argın kaldığı tek kişilik odasına geldi. Pencerenin karşısına oturup, tefekkür ederken uyuyakaldı.

<

p style=”padding-left:30px;”>Yusuf’un Rüyası
Ak Şallı Nine beyaz bir masada oturmuş, fırında sütlaç yiyordu. Yusuf uzun süreden beri bu nineyi rüyasında görmemişti. Nine konuşmaya başladı:

  • Yusuf, tebrik ederim evladım. 7’lere yükseldin.
  • Eyvallah Ak Şallı Nine, senin yüzünü kara çıkarmayacağım.
  • Bu demek oluyor ki sosyal medya sınavını başarı ile atlattın.
  • Elhamdülillah.
  • Şimdi önümde üç zarf var. 3’lere yükselmen için bunlardan birini seçmen lazım. Bakalım bu sınavlardan hangisi senin bu yolculuktaki engelin olacak.
  • Bakalım.
  • Hangi zarf: mavi – yeşil – kahverengi.
  • Kahverengi zarf olsun.

Ak Şallı Nine, kahverengi zarfı Egemen Bağış’ın zarfı fırlattığı gibi Yusuf’a fırlattı. Yusuf büyük bir heyecanla zarfı açtı. İlkin zarfın içindeki kâğıdı okudu: “Kalpleri evirip çeviren yalnız Allah’tır.” Altında da bir hadis-i şerif vardı: “Kim âşık olur ve de iffetini koruyup o hal üzerine ölürse şehit sayılır.” Yusuf iyice heyecanlanmıştı. Yusuf zarfın içindeki fotoğrafı alıp, baktı. Fotoğrafta bir çift iri kahverengi göz vardı. O an Yusuf’un beynine ve ruhuna bir sürü şey sirayet etti, sanki. Kalbi sıkıştı. Birden oturduğu sandalye kuyuya dönüştü. Kuyular zindana.

Yusuf kan ter içinde uyandı. Uyanır uyanmaz söylediği iki kelimenin farkına sonradan vardığında yeni imtihanın ne kadar çetin olduğunu anlayacaktı. O iki kelime ne mi tam tahmin ettiğiniz gibi: Eylül Su.

Üçüncü Bölümün Sonu

https://www.youtube.com/watch?v=uZievoWR48k


Yorumlar

“Fırında Sütlaç – Üçüncü Bölüm – Okuyucu Tantuni Yememi İstiyor” için 2 yanıt

  1. Men ene ve mâ ente avatarı
    Men ene ve mâ ente

    Gelecek bölümde Yusuf un aile babası olması fikri, Ah tantuni yapmasaydın bunu.

    1. Öncelikle okuduğunuz için teşekkür ederim sevgili kaari 🙂
      Yusuf’un aile babası olma fikri kendisi çok istemesinden ziyade insanlara doğru örnek olmak için diyebiliriz 🙂
      Takipte kalmanız dileğimle 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir